Trakya Kalkınma Komisyonu’nun raporu pratikte yok hükmündedir…
ABTTF: ‘Trakya Kalkınma Komisyonu’nun raporu azınlık açısından pratikte yok hükmündedir.’
Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu, Trakya Kalkınma Komisyonu’nun nihai raporu hakkında yetkililere mektup gönderdi.Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF), Başbakana, Trakya Kalkınma Komisyonu Başkanına, meclisteki siyasi partilere, ilgili bakanlıklara ve Doğu Makedonya-Trakya Eyaleti Başkanı’na mektup göndererek azınlık ile ilgili sorunların nasıl çözüleceğine ilişkin sınırlı ve muğlak ifadeler içeren raporu eleştirdi ve sonuç itibarıyla raporun pratikte yok hükmünde olduğunu belirtti.
ABTTF, Trakya Kalkınma Komisyonu’nun online olarak yürüttüğü halka danışma sürecine katılarak Batı Trakya’da bölgenin coğrafi, ekonomik ve sosyo-kültürel yapısı göz önüne alınarak bölgeye özel bir kalkınma modeli ve programı oluşturulmasını istedi, bölgesel ekonomik kalkınma için somut öneri ve taleplerini komisyona iletmişti.
Nihai raporun tamamlanarak meclis genel kurulunda görüşülmesinin ardından ABTTF, nihai rapora ilişkin görüşlerini içeren mektubu Başbakan Kiriakos Miçotakis, Trakya Kalkınma Komisyonu Başkanı Dora Bakoyanni, Meclis’te temsil edilen siyasi parti başkanları, ilgili bakanlıklar ile Doğu Makedonya-Trakya Eyaleti Başkanı Hristos Metios’a gönderdi.
ABTTF, Doğu Makedonya – Trakya Stratejik Kalkınma Planı’nın Avrupa’nın en geri kalmış bölgelerinden biri olarak bölgenin kalkınmasına yönelik planın sunulması açısından önem taşımakla birlikte planın somut öneriler içermemesi nedeniyle pratikte fayda sağlamayacağını düşündüğünü belirtti.
Nihai raporda belirtilen beş eylem ekseni çerçevesinde üçüncü eylem ekseninde eğitim alanındaki yapıların geliştirilmesi konusunda Azınlık Ortaokul ve Liseleri’nde bina sorununa yerel öz yönetim ile işbirliği içinde çözüm bulunması gerektiğinin ifade edilmesini olumlu bulduklarını belirten ABTTF, Lozan Antlaşması ve diğer ikili antlaşmalarla birlikte anadilde eğitim hakkı ve eğitim kurumlarını yönetme hakkı dahil özerklik verilen Batı Trakya Türk toplumuna ait okulların doğrudan devletin kontrolü altında olup ve bunların kuruluş ve işleyişini karmaşık bir yasal hükümler sistemi ile yönetilmesinin eğitimdeki özerkliği zayıflattığını ve bu durumun nihayetinde öğretmenlerin eğitimi, müfredat ve okul kitapları konularında yapısal sorunları doğurduğunu kaydetti. Ayrıca ABTTF, nihai raporda İskeçe ve Rodop’un dağlarında esnek bir müfredat ile standart eğitim veren ve tercih edilen dil olarak Türkçe’nin tanıtıldığı yeni, iyileştirilmiş ve kapsayıcı ilk ve orta dereceli okulların oluşturulmasının önerilmesinin Batı Trakya Türk toplumu ile istişare içerisinde mevcut sorunları çözmek ve antlaşmalar ile tanımlanan eğitim özerkliğini tam olarak yeniden tesis etmek yerine devlet okul sisteminin bölgede güçlendirilmesi yolu ile azınlık okul sistemini yok etmeye yönelik bir adım olduğunu not etti. İlaveten ABTTF, bölgede yeni anaokulları ve kreşler açılmasının önerilmesinin de yine devlet okul sisteminin azınlık okul sisteminin aleyhinde güçlendirilmesi anlamını taşıdığını zira azınlığa tanınan özel eğitim sistemi içinde iki dilli anaokullarının kurulması ve bölgede başka özel iki dilli anaokullarının açılması için yapılan başvuruların reddedildiğini belirtti.
Din alanında ise raporda 1920/1991 tarih ve sayılı yasanın yeniden düzenlenmesi gerektiği ifade edilerek buna yönelik önerilere cevaben ABTTF, Azınlık’ın kendi dini liderleri olan Müftülerini belirleme hakkının 1913 Atina Antlaşması ile temin edilmiş olup Atina Antlaşması’nın hükümlerine uygun olarak 2345/1920 sayılı yasanın kabul edildiği ve bu yasanın 1990’a kadar uygulandığının unutulmaması gerektiğini belirterek müftülerin devlet eliyle atanmasının Atina Antlaşması’nın hükümlerine ve uluslararası hukukun din veya inanç özgürlüğü ilkesine aykırı olduğunu belirtti. ABTTF, bu yasaya ilaveten 52/2019 sayı ve tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile müftülük makamlarının tamamıyla Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı’na bağlanarak olağan kamu dairelerine dönüştürüldüğünü belirterek kararnamenin iptali için Danıştay’a yapılan başvurunun reddedilmesini eleştirdi.
Raporda yer alan vakıflar konusunda ise ABTTF, 3647 Sayılı Kanun ve 2008 tarihli “Batı Trakya Müslüman Azınlık Vakıfları ve Varlıklarının Yönetimi ve İşletilmesine Dair Kanun”un mevcut sorunları çözmekten ziyade vakıflar konusunu daha da karmaşık hale getirdiğini belirtmekle birlikte 1967’den bu yana vakıf idare heyetlerinin devlet tarafından atanmasının son bulması gerektiğinin altını çizdi.
Azınlık ile ilgili konuların raporda geniş bir biçimde ele alınmayıp mevcut sorunların neler olduğu ve nasıl çözüleceğine ilişkin olarak kararlı bir duruş olmaksızın sınırlı ve muğlak ifadeler içermesini eleştiren ABTTF, sonuç itibarıyla raporun içerik ve öneriler bakımından pratikte yok hükmünde olduğunu söyledi.