Batı Trakyam HaberEditörün Seçtikleri

Patrik Türkiye’de istediği yere Yunanlı Metropolit atıyor…

Patrik Türkiye'de istediği yere Metropolit atıyor, Batı Trakya'da Müftülükler işgal altında.

Türkiye’de Fener Rum Patrikhanesi Lozan’a aykırı bir şekilde Rum Cemaati olmayan bölgelere dahi metropolit atamaya devam ederken, Batı Trakya’da zulüm sürüyor.

Fener Rum Patrikhanesi Rum Cemaati olmayan bölgelere Metropolit atamaya devam ediyor. Bu durum Lozan’a aykırı olduğu halde devam ederken, Batı Trakya’da Türk Azınlık kendi dini kurumlarında söz sahibi olma hakkından mahrum ediliyor.

RUM CEMAATİNİN YAŞAMADIĞI BÖLGELERE YUNAN VATANDAŞI METROPOLİT

Fener Rum Patrikhanesi’nin karar alma organı olan Sen Sinod Meclisi Patrik Başkanlığında toplandı. 17 mart tarihli toplantıda yapılan seçimlerde Rum Cemaatinin yaşamadığı iki ile yeni Metropolit’in seçilmesiyle çalışmalarına başladı.
Yapılan seçimler sonunda Andreas Kırk Kilise (Kırklareli) Büyükşehir Metropoliti, Sinod Baş Sekreteri Joachim Bursa Büyükşehir Metropoliti seçildi.

Patrikhane, ısrarla Türk devletinin tanımadığı Ekümenik sıfatını Türkçe dışındaki dillerde kullanmaya devam ediyor.
Ayrıca Türk kenti olan ve tek bir Rum Ortodoks vatandaşın yaşamadığı Kırklareli’ne Kırk Kilise ismi ile Metropolit atıyor.

Batı Trakya’da ise Türk Azınlık’ın seçtiği Müftülerini Yunan devleti tanımadığı gibi onlara yönelik baskıları aralıksız sürdürüyor.

DEVLETİN İSLAM’A VE MÜSLÜMANLARA SAYGISIZLIĞI SINIR TANIMIYOR

Batı Trakya’da Müftülükler yıllardır devletin el koymasıyla adeta işgal altında bulunmaktır. Azınlığın seçtiği ve tanıdığı Müftüleri devlet yasa dışı ilan ederek, mahkemelerle baskı altında tutarak sindirmeye çalışıyor. Devlet Müftülüklere kendi asimilasyoncu azınlık politikasının tetikçiliğini yapan kukla din memurları yerleştirerek, İslam dinini ve Müslümanların iradesini yok saymaktadır. Devletin Müslümanlara ve İslam’a saygısızlığı bununla kalmayarak, İslam kurumları olan Müftülüklere Hıristiyan memurlar atanrak Türk Azınlığın vicdanı kanatılmaya devam etmektedir.

Lozan Antlaşmasının 40. maddesine göre, “Müslüman (Türk) Azınlık’a mensup Yunan uyruklular diğer Yunan uyruklularla aynı haklara sahiptir ve bu hukuken güvence altındadır. Özellikle giderlerini kendileri karşılamak üzere, her türlü hayır (Vakıf), dinsel (Müftülük) ve sosyal kurumları, okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapmak konularında eşit haklara sahip olacaklardır.”

Lozan Antlaşmasının bu maddesinin hükmü aynı zamanda Yunanistan’daki Azınlıkların Korunmasına Dair 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşmasının 8. maddesine tekabül etmektedir.

Yukarıda sayılan maddelerdeki hüküm ve hakları uluslararası anlaşmalarla teyit ve garanti edilmiştir. Bunlar Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948’de imzalanan İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve 4 kasım 1950’de imzalanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’dir. Yunanistan bu anlaşmaları imzalayarak hukuken bağlılığını kabul etmiştir.

Bu anlaşmalara göre Yunanistan, topraklarında ve özellikle Lozan Antlaşması ile Batı Trakya’da Azınlık olarak bırakılan Batı Trakya Müslüman Türklerinin her türlü insani ve azınlık hakkını tanımakla mükelleftir. Diğer konularda olduğu gibi Yunanistan Müslüman Türk Azınlık’ın kendi kurumları olan vakıf ve Müftülüklerine hangi sebeple olursa olsun asla ve kata en ufak bir şekilde karışamaz. Bu kurumlara özellikle “milli tehdit” bahanesiyle müdahale ederek keyfi düzenlemelerle Müslüman Türk Azınlık’ın dini ve milli vicdanını yaralayamaz, zarar veremez.

Ancak Yunanistan, Türkiye’deki Rum Azınlık’ın Lozan’ın üzerinde haklara dahi sahip olmasını Türkiye’den talep ederken, kendi topraklarında haklarını korumakla yükümlü olduğu Batı Trakya Türk Azınlık’ın her türlü Azınlık Hakları’nı ihlal etmektedir.

Yunanistan sadece Batı Trakya Türklerine değil, ülkedeki tüm farklı etnik ve dini azınlıklıklara baskıyı giderek daha fazla artırmaktadır. Yunan devletinin ülkedeki Türk, Makedon, Ulah, Arnavut vb. toplumların kendi isimleriyle dernek kurmalarına izin vermemektedir.

Yunan devleti Türklerin varlığını inkar etmekle kalmıyor, aynı zamanda dini kurumlarına el koyarak buraları keyfi uygulamalarla dilediği gibi yönetiyor. Yunanistan Kilisesi’ne Metropolit ve Başpiskopos atayamayan Yunan devleti, Müslümaların dini iradesine doğrudan müdahale ederek İslam’a ve Müslümanların dini özgürlüklerine saygısızca saldırmaktadır. Türk kimliğini yok sayarak ayaklar altına alan devlet, bununla yetinmeyerek Türk Azınlık’ın dinine de tecavüz ederek ayaklar altına alma gayretlerini özellikle mevcut hükümet döneminde artırmıştır.

Sonuç olarak:

Kendi Kilisesine Metropolit, Başpiskopos, papaz ve kapıcı atama yetkisine dahi olmayan Yunan devleti, uluslararası hukuku çiğneyerek Müslümanlara ait olan dini konulara karışarak Müftü, İmam ve Kur’an öğretmenleri dayatmaktadır. Metropolitler, devletin Kilisenin içişlerine en ufak müdahalesine dahi karşı çıkarak inananlarını sokağa dökmekle tehdit ederken, diğer yandan hükümetlere “Batı Trakya’da sakın Azınlık’ın kendi iradesiyle Müftülerini seçmesine izin vermeyin, yoksa Trakya’yı Türkler yönetir” telkinlerinde bulunmaktadırlar.

Kamuoyu doğal olarak soruyor:

-Yunanistan’ı gerçekte kim yönetiyor?

-“Derin devletin karanlık gölgesi Kilise babalarıdır” söylemi doğru mu? Kilisenin babaları mafya babaları mı?

-Yunanistan Kilisesi bu pervasız ve hadsiz cesareti nerden alıyor?

-Başka dinlere ve özellikle Batı Trakya Müslüman Türklerinin dinlerine, babalarının malıymış gibi canlarının istediği gibi tasarrufta bulunmanın ve bu konuda hükümetlere ne yapacaklarını söyleme hadsizliğinin kaynağı nedir?

-Yunanistan Kilisesi bu tecavüzleri kendi başına mı yapıyor, yoksa hiyerarşik olarak bağlı olduğu Rum Patrikhanesi’nden mi emir alıyor?

-Patrikhane eğer adalet ve iyilik merkezi ise, Yunan Anayasası’na göre manevi hamisi olduğu Yunanistan Kilisesi ve hükümetine neden Batı Trakya’daki Müslüman Türk Azınlık’ın haklarına yapılan haksız müdahaleleri durdurmaları yönünde telkinlerde bulunmuyor?

-Patrikhane, Türkiye’nin kendilerine benzer müdahalelerde bulunmasını kabul ederler mi? Öyleyse kendilerine yapılmasını istemedikleri haksızlıkların başkalarına yapılmasına susarak neden zulme alkış tutuyorlar? Zulme susmanın da zulüm olduğunu bilmiyorlar mı? Yoksa inanışlarında “Bize dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı mı hakim? İnandıkları din bu mu?

Kamuoyunda bu ve daha bir çok soru cevap bekliyor.

Yunanistan’da gerçek aydınların ve sağduyulu vicdanların hemfikir olduğu nokta şudur:

Kilise, mafya babası gibi hareket eden ve Türk-İslam düşmanlığı propagandasını adeta ibadet haline getiren ırkçı Kilise babalarının devlet üzerindeki müdahalesi sonlandırılmadıkça Yunanistan’a ve yakın coğrafyasına asla huzur ve barış hakim olmayacaktır.

Kaynak
milletgazetesi.gr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu